Özet:
Çevrede gerçekleşen bütün olaylara ve oluşturulan yaşamsal kurgulara sistematik işleyen bir neden sonuç ilişkisi içerisinde bakılmaktadır. Mekanla, doğayla ve birey olarak diğer insanlarla kurulan ilişkiler tanımlanmış çerçeve ve kalıplar içinde gerçekleşmektedir. İnsanlığın doğayla, farklı cinsiyetteki, kültürdeki ve etnik yapıdaki bireylerle girdiği mücadele hep bu kalıplar içinde gerçekleşmektedir. Ancak ilişkiler tek yönde ve tek bir bağlantı üzerinde oluşmamaktadır. İlişkiler çok yönlü ve boyutludur. Dolayısıyla süregiden alışkanlıklardan kurtulmak için kalıpların sorgulanması ve çözümlenmesi gerekliliği söz konusudur.
Bu noktadan yola çıkarak, kalıpları çözümlemek adına, öncelikle ötekileştirme sorunsalı ele alınmıştır. Ötekileştirme süreci ikici karşıtlıklarla birinin diğerinin altına koyularak sömürülmesine dayanır. Tahakküm yapısının oluşturduğu bu yapı (hiyerarşik yapı) her unsurun taşıdığı özellikleri farklılık olarak tanımlayarak onları homojenize etme eğilimindedir. Böylece bireylerin içindeki çoğulcu yapı unutturulmuş ve sadece dış dünya ile değil kişilerin kendisi ile olan ilişkileri de koparılmıştır. Bu çalışma mevcut çeşitliliklerin yeniden keşfedilmesi üzerine kurulmuştur. Bu nedenle unsurlar arasında hiyerarşik ilişkiler kurmayan bir sistem (ağ kurgusuna sahip bir sistem) üzerinde düşünülmektedir. Bu bağlamda kültürel ve maddesel bir birleşimi temsil eden beden ötekileştirme sorunsalının temel konusu olarak ele alınmıştır. Beden kültürel açıdan etnik ve cinsiyet bağlamında birçok tartışmanın merkezinde yer alır. Bedenin yanında mekan üretilen söylemlerin takibinin yapılabilmesi için önemli bir düzenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
nedenle beden üzerinden yapılacak olan araştırma paralel olarak mekan üzerinden de yürütülmüştür.
Bedenin değerlendirilmesi, tarihsel bir süreçte incelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Böylece bedenin taşıdığı kültürel ve biyolojik kodlar ile bedenin deneyimi üzerinden üretilmiş sınırlar tartışmaya açılmıştır. Beden gerçekten kodları ve sınırların temsil ettiği bir oluşum mudur? Bu bağlamda Sanayi devriminden günümüze bir çözümleme yapılmıştır. Yapılan çözümleme bedenin süreç içinde etkileşime girdiği düşünülen yapılar (politik, düşünsel ve toplumsal süreçler gibi) irdelenerek gerçekleştirilmiştir. Aynı araştırma süreci mekan için de yapılarak bedendeki kimlik değişimlerinin mekan üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
Tarihsel süreç insan merkezci, anti-insan merkezci ve insan sonrası olarak üç aşamaya ayrılarak değerlendirilmeye alınmıştır. Bedenin dönemler içindeki kimliği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bedenin tanımının (kod ve sınır bağlamında) nasıl şekillendiği ve bunda etkili olan dinamikler değerlendirilmiştir. Ayrıca beden için geliştirilen kuramsal yaklaşımların taşıdığı potansiyeller de araştırılmıştır. Böylece süreç içinde karşımıza çıkan organizma, bedensiz organ, organsız beden ve siborg beden gibi tanımlarının parça bütün içinde değerlendirilmesi yapılabilmiştir. Çalışmanın ikinci aşamasında beden tanımının mekan ile arasındaki bağlantı irdelenmiştir. Tanımlanmış süreç içinde beden üzerine getirilen tanımlar ve kuramların yansımaları mekan üzerinden takip edilemeye çalışılmıştır. Üçüncü aşamada beden ve mekan üzerinden kurulan tarihsel anlatının değerlendirmesi yapılmıştır. Bu değerlendirme için kavramlar assemblage kuramından üretilen ilişkisel topluluk diyagramı üzerinden etkileşime sokulmuştur. Böylece her parçanın diğeriyle bağlantısını reddetmeden, kendi kimliği üzerine düşünülebilmesi hedeflenmiştir. Aynı zamanda hakim anlayış ile dönem içindeki azınlıkta kalan anlayışların sistemi değiştirici ve dönüştürücü etkisi tartışılmıştır. Ayrıca beden ve mekan üzerinden geleceğe ilişkin olasılıklar da değerlendirilmiştir. Bu kapsamda yapılan tarihsel incelemenin bir sonucu olarak bugün mekanın bedenleşme sürecini yaşamanın eşiğinde olduğumuz saptaması yapılmıştır. Son bölümde ise yapılan çözümlemenin tasarım yaklaşımına ve sonraki çalışmalara etkileri değerlendirilmiştir. Bu bağlamda bu çalışmanın beden ve mekanın konumunun tarihsel arka planını ve bugünkü potansiyellerini anlamada bir araç olmasının ötesinde, mekana beden üzerinden yeniden bakmanın önünü açması açısından önem taşıdığı düşünülmektedir.